İnsan sessiz kal diktasını veren, gücünü pilden aldan bir tansiyon aletini dinliyor da, kalbine iyi bak diyen kitabı dinlemiyor.
Tüketim alışkanlıklarıyla
kendini tüketme devrini yaşıyor insan
TUTUKLUK ŞİİR SESLENDİRMESİ

FARKINDA MISIN ?

Yaşam mücadelesi savaş meydanlarına tanıklık ediyor. İnsan denen mahlukat dünyaya hakim olma iddiasına başladığından beri, kan durmuyor özümüz olan toprağın üzerinde. Büyük bir alçaklık baş kaldırısı bu. Haddin olmayan boyutlara ulaşıp taparsan eğer canına, an gelir teslim etmek istesen de edemezsin bu kez inleyen bedenini. Yitip düşmeden evvel, fark et… Ölüm var bu savaşın sonunda, ama galip gelmek de…
Güneş hala doğudan doğduğuna göre, el uzatmaya vaktin var. Senden olana, vicdan taşıyana kucak açman gerektiğini fark et… Teknoloji o kadar ilerlese bile, kilometreler hala engel teşkil edemiyor gönül birliğine. Tebessümün yıkamadığı sertlikte duvar yapamıyorlar. Sıcak bir elin yolladığı selamı kesemiyorlar hala… Neden öyleyse? Zalimliğin huzur vermediğini fark et…  Delice uğraşlara
EYVALLAH

Elimize soğuk rüzgarlar vursa da, gökkuşağı hala bizim. Hayaller ve hayatlar her devirde birbiri ardına sıralanırken, hatalar da güzellikler de bizim. Geçmiş bizler için, gelecek de bizlerin.  Acılar ve unutulmaz yaralar insan için, mükafat da mutluluk da bizim. Doğmak ve ölümle yeniden başlamak bizim. Ömrün getirdiği hayır da bizim şer de.
Cuma'nın hayır ve bereketi
gönlünüzde vukü bulsun
Hayırlı cumalar
‘ERDEM’İ   ÖZLEDİK

Hem hal olunacak onca sebep varken, kendisini kendine dert ediniyor insan. Geceyle baş başa kalma mücadelesi vermeyi seviyoruz. Galip gelemesek de, vicdanen rahatlama seansları uyguluyoruz, bom boş geçirdiğimiz koca bir günün sonunda… Peki ne denli boşlukta yaşıyoruz?
Yaşamın üç noktayla dolu cümlelerini tamamlamak adına, akıl gibi bir erdeme sahibiz. Ne yöne çekersen o doğrultuda çalışan, fesat veya iyi niyetli bir de kalbe. İkisinin aynı doğrultuda yer almadığı, aynı çatı altında barınamadığı yegane mücadele içindeyiz! Evet, yaşam erdemli kalma mücadelesidir.
Doğuştan gelen hisleri saklıyor olabilseydik, hiç uğraş vermeye gerek kalmazdı. Yeniden paylaşma çabasını yaşamazdık, yeniden içten bir tebessüm nasıl oluşur sorusuna cevap aramazdık. Zaten bütün bu değişimler sonucunda ortaya çıkmadı mı, ağlarken de güçlü kalma safsataları?..
''İnsanlara yasakları değil
yapılması gerekenleri sunmak gerekir.
Yasak yanlışa meylettirir
hayrı göstermek ise doğruya''
'Zihniyet kıtlığı var bunca bollukta
sistem ödem tutmuş
kabukla uğraşmaktan.'

''Uçsuz bucaksız olan topraklara
sığmayı beceremiyoruz.''
EMEĞİ UNUTTURAN TEKNOLOJİ

Evde rahat koltuğuma uzanarak yapmış olduğum çalışmalarda, son yıllarda kolay elde etme alışkanlığı edindiğimizi tespit ettim. Zor olmadı, kendime baktım ve yazdım. İlla amcalarımıza laf edecek değilim hoş, hem kendimden helallik alması da kolay.
Efendim rahatına düşkünlüğümüzden dolayı, kolay başarıyı, bizi yormayacak şekilde para kazanmayı, yolumuzu bulmanın planını yapıyoruz. Yok kardeşim, ben kimseye beleş para verildiğini görmedim. Babam bile sırf okuyorum diye para veriyor.
Eskiden, yani bundan birkaç senecik önce, Kuran okumayı öğrenmek için her yaz camiye giderdik. Hep isyan ederdik yazın gelişine. Çocuk aklıyla beğenmezdik hani. İşte bu sorun bilim adamlarımız
DÜŞÜNMEK AYRICALIKTIR

Zaman, düşünceye önem verme zamanı. Geçmişin fevri, öfke dolu, yüksek tona sahip cümleleri pek itibar etmiyor artık.  Devir, sessizliğin ardından gelen mantıksal hamlelerin devri… Zaferler kalemle kazanmayı da geçti, yazıya dahi alınmadan evvel,  zihinsel mücadeleden galip gelen kazanıyor. Öyle ama düşünmek kolay iş mi?
Düşünmek için aklı selime muhtaçlık var. Düşünmek için bilmeye, öğrenmeye, okumaya ihtiyaç var. Herkes düşündüğüyle işe yarasaydı, dünya bu denli leş hal almazdı. En basitinden zulümle ölmezdi kimse… Farkındayız değil mi ölüm ne kadar basitleşti algılarımızda?
Düşünmek, iyi niyetle birlik içinde olmalı. Seni doğru yola çeken şeyin dostların olması gibi, düşüncenin de dostu iyi niyet olmalı. İyi birey olmayı bile beceremezken, düşünceyi bir de iyi niyetle birlikte sağlamak kolay mı?
DÜNYA MALI

Doğup ayak bastığı topraklara gün gelir ihanet eder insan. Yanlışlıkla değil yarım yamalak bilinciyle. Neden? Sadece ben anlayışının hakim olduğu ruhsuz kuru beden yığınları yüzünden. Bana yeten su, bana yeten yemek varsa ne ala. Ardımda kalacakların varlığı, onların da bu dünyaya ayak basacak olmaları, ne şekil ve şartta huzurlu yaşayacakları umurumda değil anlayışsızlığı yüzünden… İçine etmesini bildiğimiz gibi keşke gitmeyi de düzgünce yapabilseydik. Toprağa damlayan ten taneleri ardında pişmanlık bırakmadan… Giden sadece insan değilki. Yeşili gitti şehirlerin, içi boşaldı kafalar boşaldıkça. Kişi başına düşen kaldırım taşı sayısı da azaldı. Bedeni park edecek ağaç bulamıyoruz. Nefesin tadı da kaçtı. Öyle bir zulüm oldu ki yaşamak neredeyse bırakacağız bu hayatı. Tabi  dünya malından vazgeçebilirsek...

İnsanca yaşayan ferah pesinde koşar
islamca yaşayan ise
kanaat duygusunun.

İnsanlığa dua edin
Zira kurtuluş için 
Toplum bilincine muhtaciz
HAYIRLI CUMALAR
DOĞRULARI  YİTİRME

Anlamsız bulma alışkanlığı sonradan yapıştı kişiliğimize. İşine gelmeyeni, anlamak istemediğini kabul etmeme hakkı doğdu birden bire. Doğru söylenenin önemi kalmadı, eğer işine yaracak laflar etmiyorsan…
Eskiden doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar denirdi, şimdi kovmaktan beter edip, yok sayıyorlar. İtibarsızlaştırarak hayata küstürüyorlar. Elde kalan bir avuç sahici insanı da bu yolla kaybetmiş oluyoruz… Biz var olanın kıymetini anlamaktan aciz yaşamaya devam ediyoruz. Hep söylenir kaybetmeden evvel değerini bil diye, ama yüzyıllar geçti hala anlaşılamadı şu mesele. Rayına oturmadı. Neden mi? Biz kaybetmekten adeta zevk alıyoruz. Dertlenecek sürüyle olay varken,
'İnsanlık keşke bir beden 
küçülseydi,
kökten gitmek yerine.'